Türkiye’de Engellilik Sorunu ve Mucize Filminin Düşündürdükleri

Aslında seneler önce izlemiştim Mahsun Kırmızıgül’ün çektiği Mucize ve Mucize 2 filmlerini. Fakat geçen gün çok değerli arkadaşım Gözde Evcin’in YouTube kanalında “engellilik” üzerine yapacağımız yayını planlarken Gözde bir film önermemi istediğinde aklıma Mucize geldi ve yayın öncesi bilgilerimi tazelemek adına filmi ben de bir kez daha izledim.

İzlemeyenler için kısa bir anlatım yapayım. Mucize filminin öyküsünde; doğu illerimizden bir köyde 1960’lı yıllarda yaşayan engelli bir insan olan Aziz’in konuşamaması, yürümesinin güç olması, ellerinin kasılıp hiç hareket ettirememesinden dolayı toplumdan dışlanmasını ve o köye öğretmen olarak atanan, okul olmamasına rağmen köylülerle birlikte okul yapıp öğrencilerine ders veren vizyoner bir insan Mahir Öğretmen’in Aziz’e destek vererek onun iyileşmesini sağlamasını anlatıyor. Buraya kadar verdiğim bilgilerden hareketle; filmdeki Aziz karakteri ile benzer reaksiyonlar veren bir engel türüne sahip olmamızdan dolayı Aziz’in de benim gibi serebral palsili olduğunu; Mahir öğretmenin de köy enstitüsü mezunu bir öğretmen olduğunu düşünüyorum.

Filmin devamında ise Aziz’in babasının şehirde bir adamı kan davasında öldürülmekten kurtardığını, buna karşılık adamın Aziz’in filmdeki deyimi ile “sakat” olduğunu bile bile çok güzel olan kızı Mizgin’i Aziz ile evlendirdiğini, Mizgin’in ise başlarda Aziz’e acımasına rağmen zamanla onu sevdiğini, aşık olduğunu, bu aşkın mutluluğunun ve toplumda engelli olmasından dolayı dışlanan Aziz’in bu iki farklı duyguyu (hem aşk, hem incinmişlik, bazen de öfke) azme çevirerek çok çalışmasına ve en nihayetinde de Aziz’in iyileşmesine vesile olduğuna şahit oluyoruz.

Mucize filmini izlerken hüzün, sevinç, endişe gibi duyguları bir arada yaşadım. Aziz kadar ileri seviyede olmasam da Aziz’in yaşadıklarıyla özdeşleştirdiğimden dolayı bazen içimi hüzün kapladı, bunların birçoğunu artık geride bıraktığım için sevinç ve bu durumları, toplumun bu baskısını halen yaşamakta olan birilerinin olduğunu bildiğim için ise tekrardan endişe ve hüzün…

Ben şanslıydım. Çünkü benim hayatımda Mahir Öğretmen benzeri öğretmenlerim vardı. Bunların en başında da lise yıllarımdan beri tanıdığım ve hayatımın her alanını yeniden dizayn eden, bana çocuk yaşlarımda kurduğum hayallerimin çok ötesinde bir hayat hazırlayan Semra Demirer hocam; beni çocukluğumdan beri tanıyan ve emekleri ile bugün fiziksel olarak daha iyi bir konumda olmamı sağlayan Nilgün Kökçok hocam, kısa bir zaman içerisinde tanışmamıza rağmen uyguladığı bilimsel metotlar ve tedavilerle bana şifa olan Prof. Dr. Kemal Nuri Özerkan hocam ve daha nice öğretmenim; en nihayetinde de beni kabul eden bir çevrem vardı. Fakat biliyorum ki; maalesef ülkemizin bir yerlerinde azımsanmayacak kadar çok engelli insan bu filmdeki duruma maruz kaldı, kalıyor… Oysa çözüm engelli bireyleri de oldukları gibi bu toplumun bir paydaşı olarak kabul etmek ve aslında normal davranmak kadar kolayken…

Şimdi bu filmin bana düşündürdüklerine gelirsek:
1) Benim uğruna ölmek isteyecek kadar çok sevdiğim bu ülkede biz (engelliler) ne zaman olduğumuz gibi kabul edileceğiz?
2) İnsan olmamıza bakılmaksızın sırf engelli olduğumuz için -ki okuduğum bir makalede “Bireyin fiziksel özelliği, aslında onun içinde yaşadığı toplumun bir parçası olmasının engelleyicisi değildir. Ancak engeline yüklenen anlamlar, onun etiketlenerek engellenmesini yaratandır.” diyerek engelliliği çok güzel anlatmıştı- ebediyen eğitimde, işte, sosyal yaşamda, aşkta ötelenerek “ikinci sınıf insan” muamelesi mi göreceğiz?
3) Yapımları ile halkın algısını yönettiğinin farkında olan dizi/film sektörü ne zaman filmleri sevişmekten, yatak odası sahnelerinden ziyade toplumun bilinçlenmesine odaklayıp engellilik başta olmak üzere toplumsal konulara duyarlı hale gelecek?
4) Ve en önemli soru: Bir insanı yatağa bağımlı bile olsa öyle kabul edip sevebilecek misiniz? Hadi sevdiniz, onunla evlenecek misiniz?

Ben ve diğer engelliler sizden Amerika’yı yeniden keşfetmenizi, bizim için ilginç metotlar bulmanızı beklemiyoruz, sadece bizi olduğumuz gibi kabul etmenizi ve bizde gördüğünüz değişiklikleri saç rengi, göz rengi, ten rengi değişikliği gibi normal kabul etmenizi ve bizi artık engellememenizi istiyoruz.

Çünkü biz “engelli” değil, “ENGELLENEN” kişileriz…