Üniversite ve Nitelikli Eğitim Üzerine

Türkiye’de eğitim sisteminin yetersiz olduğu hemen hemen her siyasi görüşe mensup bireyler tarafından kabul edilen bir durum. Bu sebepledir ki; bu konu üzerine sayısız makaleler yazılmış, hemen her ortamda sohbetlerin ana konusu olmuş ve gerçekten ülkesi için dertli insanların sıklıkla “Yahu ne yapabiliriz acaba?” diye kendine sorduğu ve üzerine çokça düşündüğü bir konu olmuştur. Fakat tüm bu çabalar maalesef ki henüz bir sonuca varmış değildir.

Babamdan küçükken sıklıkla eskiden lise mezunlarının parmakla gösterildiğini, hele de üniversite mezunlarının toplum tarafından inanılmaz saygı gören bir kesim olduğunu duyardım. Nitekim babamın ve akranlarının gençlik yıllarına tekamül eden 1982 yılında Türkiye’de 27 devlet üniversitesi varken, zaman içerisinde vakıf üniversitelerinin de açılmasıyla 2011 yılında 103’ü devlet, 62’si vakıf olmak üzere toplam 165 üniversite vardır.[1] 2023 yılında ise bu rakam Yükseköğretim Kurumu (YÖK) verilerine göre 129 devlet, 75 vakıf, 4 vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere toplamda 208’e yükselmiştir.[2] Şimdi bu artan rakamlar iç açıcı görünse de, pek iç açıcı değil! Çünkü artan üniversite sayısı ile birlikte eğitimin kalitesi de artmadı. Bilakis, bir ters orantı dahilinde üniversite sayısı arttıkça üniversite eğitiminin ve dolayısıyla mezunların kalitesi düştü. İsteyen, istediği üniversiteden, istediği bölümün diplomasını alabilir hale geldi. Bu da mezun olmayı hak eden ile hak etmeyen arasında hiçbir ayrım bırakmadı. Bunun faturası bize; vizyonsuz ve amaçsız bir gençlik, işini iyi yapmayan çalışan, görgüden ve kültürden uzak bir toplum, bilimi ve tekniği önemsemeyen insanlar, eğitimden bihaber öğretmenler, etik anlayışı olmayan kişiler vb. olarak yansıdı, yansımaya da devam ediyor.

Bunu en basit şu şekilde anlatabileceğimi düşünüyorum: Çamaşır suyunun kullanılma sebebi muhteviyatındaki kimyasallar yardımı ile lekeleri çıkarmada güçlü olmasıdır. Fakat siz bir çamaşır suyuna sürekli su eklerseniz gittikçe seyrelmeye ve o gücünü kaybetmeye başlar. Sonuç olarak elinize bütün kimyasallığını yitirmiş, en basit bir lekeyi bile çıkarmaktan aciz bir su kalır. Üniversite sayısının artması da çamaşır suyuna eklenen su gibidir. Keşke sayısı arttıkça niteliği de artan üniversitelerimiz olsa da biz bu konuya sevinebilsek… Ama şu hali ile bu alandaki sayı artışının sevinilecek bir yanı yok! Çünkü sayı çoğalınca verilen eğitimin kalitesi, üretilen bilim, entelektüel mezun sayısı artmıyor.

Bunun en basit örneği de şudur: Çevrenize baktığınızda ikinci, üçüncü, dördüncü üniversiteyi okuyan insanlar görürsünüz. Çünkü idealist bir insana mevcut konjonktürde aldığı eğitim yetmemiştir. Nitekim naçizane ben de bir meslek yüksekokulu mezunuyum. Lâkin kendimi yeterli görmediğimden açık öğretimden veyahut da ikinci öğretimden bir bölüm daha okuma gayesindeyim.

Üniversite okumak, salt bir diploma alma amacı gütmemeli. Üniversite okumak bizi daha iyi bir versiyona yükseltmeli:

  • Bilimsel, eleştirel, özgür düşünceyi öğretmeli.
  • Sorgulamayı ve üretmeyi öğretmeli.
  • Farklılıklara saygı duymayı öğretmeli.
  • Bir kültür katmalı.
  • Sosyallik katmalı.
  • Dünya’ya daha duyarlı bir vatandaş olmamıza katkı sağlamalı.
  • Sosyal nezaketi öğretmeli.

Ülkemizin çok önemli bilim insanlarından, değerlerinden olan Prof. Dr. Celal Şengör, bir YouTube kanalı olan Flaps Club ile yaptığı röportajda; bir gece Oxford Üniversitesi’nin Bodleian Kütüphanesi’nden çıktığında üç sarhoş üniversite öğrencisinin Mozard’ın “Confutatis” adlı eserini Latince söylediğini gördüğünü belirtir.

Şimdi elimize vicdanımıza koyup, şu soruları bir sormamız gerekiyor: Türkiye’de kaç üniversite öğrencilerini entelektüel seviyeye çıkarabiliyor? Kaç genç akademik çalışmalar dışında sporla, sanatla, kültürle, bilimle ilgilenebiliyor? Kaç kurum gerçekten genç dostu? Ve en önemlisi: Ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde ülkenin istikbalini emanet ettiği, “Gençliğin Ata’ya Cevabı” adlı metinde de gençliğin Ata’sına söz verdiği gençliği yetiştirecek eğitimciler, eğitim kurumları nerede?

Biz artık eğitim üzerinden siyasi tartışmalar, gündemler istemiyoruz. Yeni açılacak okullarda istemiyoruz. Biz evvela Türk Eğitim Sistemi’nin hak ettiği düzeye, muassır medeniyetler seviyesine çıkmasını ve eğitimimizin araştırmaya dayalı, çağdaş, nitelikli bir eğitim olmasını istiyoruz…

Saygı ve selametle…

[1] Günay, D. & Günay, A. (2011). 1933’den Günümüze Türk Yükseköğretiminde Niceliksel Gelişmeler. Yükseköğretim ve Bilim Dergisi, (1), 1-22.Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/higheredusci/issue/61474/917961

[2] Yükseköğretim Kurulu (YÖK), https://istatistik.yok.gov.tr/, Erişim Tarihi: 23.02.2023

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir